4 yaşımdan beri kendi düğünümü planladım. Düğün salonunda ya
da açık havada binlerce kez kafamda tasarladım. Binlerce gelinliğim oldu. Binlerce
ayakkabım binlerce gelin tacım. Her seferinde
farklıydı düğün pastam. Bir gün planlayıp resmini yapardım. O benim muhteşem
düğünüm olurdu. Ertesi gün beğenmeyip yenisini yapardım bu seferde o benim
muhteşem düğünüm olurdu. En önem verdiğim konuysa gelin tacı olurdu. Masallarda
okuduğumuz kitaplarda filmlerde gördüğümüz prenseslerin giydiği gibi bir taç
tasarlardım kendime. Hikaye kitaplarında ya da filmlerde prenses neyse benim
için de gelin olmak oydu. Yani gerçek hayatta sadece evlenirken prenses
olabilirdim. Sadece evlenirken o mükemmel ayakkabıları giyebilirsiniz, hatta
sihirli bile olabilirler. Prenseslerin taşıyabileceği günden itibaren doğuştan
giyebildiği tacı ben evlenirken bir gün giyebilirdim. Bu yüzden de o gün
mükemmel olmalı. Çünkü filmlerdeki ve hikaye kitaplarındaki prenseslerin tüm
hayatı boyunca yaşadıklarını ben sadece bir günde yaşayabilecektim. Sanki o
günün öncesi ve sonrası hiç önemli değildi. Sadece o günü düşünüp gözlerimi
kapatıp saatlerce dans ederdim. Tabi damat ise çok yakışıklı biriydi. Bir prens
gibi asil ve nazik biri. Gözleri pırıl pırıl parlayan. Ama o kadar da
parlamayan, zira benim ışıltım herkesinkinden daha büyük. Ben salona girdiğimde
herkes arkasını dönüp bana bakıyor ve gözleri kamaşıyor. Tabi insan büyüyüp
gerçek hayattaki duvara çarpında bu rüyadan da uyanmış olur.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder